Spordan Irak savaşına, açıklık

-
Aa
+
a
a
a

Herhangi bir konunun özünü açıkça tartışabilir miyiz bilmiyorum? Daha doğrusu açıkça tartışmadan önce, sorun ile ilgili görüşlerimizi net bir şekilde, duygusal-tepkisel bir etki altında kalmadan (Bu etkinin bize yönelik bir korkutma vb olması da gerekmiyor) ifade edebilir miyiz, ondan çok kuşkuluyum. Çok negatif bir fikir ama, benim inancım biz görüşlerimizi ifade ederken mutlaka kendimizi kısıtlıyoruz. Hiç değilse, kırarım üzerim aman ilişkilerim, dostluklarım bozulur korkusu ile hareket ederiz. Açık değilizdir. Açıklığa ve gereğinde eleştiriye tahammül edemeyen bir ilişki de sağlıklı mıdır bilmiyorum. Bu da beni çok rahatsız eder. Bu nedenle de çok az dostum var. Bu da iyi mi, kötü mü onu da bilmiyorum?

Şimdi neden bu girişi yaptım onu açıklayayım. Cumartesi günü Türkiye–Litvanya basketbol maçı vardı. Türkiye son on saniye civarında Sn. Mirsad Türkcan ile iki sayılık basket attı, fark lehimize 3’e çıktı. Gerek basketbolcularımız gerekse kenar yönetimimiz benim gibi seyrederken (ki ben faul yapın diye bağırıyordum ama grip nedeniyle maça gidemediğim için Kadıköy’den duyuramadım) Litvanya 3 sayılık basket attı ve sonrası malum... Şimdi nasıl olur da son on saniyede 3 sayı öndeyken rakibe faul yapılmaz, onu anlayamıyorum. Bakın faul kaçabilir, 3 sayılık şut girmeyebilir. Bunların hepsini anlayabilirim ama, nasıl olur da Litvanya’lı ilk basketbolcu topu eline aldığında son derece basit bir faul yapılmaz, onu anlayamam . Bu çok basit eylem sonunda mecburen oyun duracak, Litvanya iki atış kullanacak ve en fazla  
iki sayı atacak veya ilkini atarsa ikinciyi kasten kaçırıp, kaçan topu yakalamaya çalışarak yeniden iki sayı arayışına girecekti. Her iki faulde sayı olursa top Türkiye’ye verilecekti ve biz bir sayı önde sadece 8-9 saniye geçirecektik. Bir sayıyı kasten kaçırırlarsa bu kez iki sayı önde 8-9 saniye sayı yemeden idare edecektik. Bu süre içinde de bize yeniden faul yapılarak oyun kesilmeye çalışılacaktı. Ama % 99 maçı kazanacaktık. Peki biz ya Litvanya’lı basketbolcu şuta kalktığı anda o panikle bir faul yapsaydık ve o şut girseydi ne olacaktı? Üste bir de faul atacaklardı ve belki iş uzatmaya kalmadan yenilecektik. Basketboldan bir nebze anlayan herkes bunun böyle olduğunu biliyor.

Pazar günü Sabah ve Hürriyet gazetelerini okudum. Bu olay hiç yok. Ne haber olarak ne yorum olarak yok. Sadece iyi mücadele ettik, klasik daha iyi savunma lafı, son saniye üçlüğü ve hakem kötüydü haberleri! Yorumları!.. Tanrı aşkına tüm maçın en hayati anıydı bu yapılmayan faul. Bu iki gazetenin yorumcuları, habercileri nasıl bunu görmezler? (Diğer gazetelerden haberim yok henüz.) Nasıl başta kenar yönetim, sonra sahadaki beşin hatası gündeme gelmez? Şimdi siz gelin de bu görmeyiş için benim giriş bölümündeki yorumlarımda haksız olduğumu söyleyin. Ve düşünün, aslında bu olay göreceli olarak daha önemsiz. Biz her konuda bir şekilde devekuşu gibi başımızı kuma gömmüyor muyuz? Başımız kumdan çıkarsa da sadece tek bir yöne dönmüyor mu? Açık olmaya, eleştiriye tahammül edebilmeye, herhangi bir görüşe katılmasak dahi sakin bir şekilde tartışabilmeye alışmalıyız. Medyamız ise olayların tüm boyutlarını gündeme getirmeye zorunlu bence.

Türkiye’yi dış baskıdan demokrasi korur

Irak savaşı için kafama takılan bir konu var. Herkes bu savaşa karşı. Ya da Amerika ve İngiltere yönetimi dışında herkes karşı. Ama bir parantez açılıyor genelde. (Bunu Türkiye’deki iktidar da yapıyor. ) İkinci bir BM kararı olayı değiştirebilir, yani savaşın uluslararası meşruiyetini sağlayabilir deniyor. Tabii o zamanda sanırım herkes bir şekilde vicdanı rahat katılacak bu savaşa. Sayın okurlar, özellikle günümüzde uluslararası meşruiyet gerçek bir haklılık ile eş anlamlı kabul edilebilir mi? Bugün alınacak bir BM kararının eğer savaştan yana çıkması halinde ABD etkisinden uzakta olduğundan ne kadar emin olabilirsiniz? Ben biraz daha ileri gideyim. Bugün bir BM kararı savaşa karşı olarak çıksa dahi o kadar çok “ama” içerecek ki, gelecek için meşru (!) bir savaşın temelleri atılsın.

Şimdiden tüm ülkeler (özellikle Almanya ve Fransa hariç) aslında bu savaştan taraflar veya taraf olmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Ama bu savaş o kadar açık bir şekilde haksız ki (Irak’ta var olduğu iddia edilen, belki de gerçekten varolan silahlara o kadar çok ülke sahip ki) aradıkları sadece zorunlu olarak vicdanlarını rahatlatacak veya rahatlamış görünmelerini sağlayacak bir gerekçe. Bu savaş çıkacak. Ama bugün ama daha sonra, ama silahlı ama silahsız. Bu savaş çıkmak zorunda. Biz dünyada bize verilecek rolleri bir şekilde oynamak zorunda kalmak istemiyorsak, kendimiz güçlü olmak zorundayız. Bir de unutulmaması gereken konu, eğer kendi içinizde demokrasiden uzaklaşıyorsanız, o denli dış baskıya açık olmaya başlamışsınız demektir. ABD bırakın haksızlığı, % 100 haklı olduğu bir konuda dahi demokratik bir ülke üzerinde Irak’ta kurduğu baskıyı kuramaz ve zorla da olsa bu kadar taraftarı toplayamaz veya bazı gerekçeler bulunursa toplayacak durumda olmazdı. Demokrasi sadece dahili bir güç değildir. Sanırım Irak olayı demokrasinin neden bir ihtiyaç olduğunun en güzel kanıtıdır.

(Bu yazı 26/01/2003 tarihinde kaleme alınmıştır.)